Wednesday, April 4, 2012

Soho

Bugün dünyanın başka başka yerlerinde de Soho’lar var. New York’un Soho’su var mesela. Ya da Hong Kong’un, Buenos Aires’in… ama asıl Soho Londra’nın Soho’su.
Soho batı yakasının en canlı, en keyifli, en renkli destinasyonu. Londra’nın atar damarı! Benim memba suyum.
Londra’da her bölgenin ayrı bir kimliği var. Mesela güneydogudaki Lewisham zencilerin gettosu, Hackney Türk mahallesi gibi, Mayfair’de Milano’dayım sanabilirsiniz. Soho’daysa herşeyden biraz var.
Bu küçük çok kültürlü bölge Wikipedia’da, ‘merkez Londra’nın sanayi, ticaret, kültür ve eğlence yuvası’ olarak tanımlanıyor. Zenginin fakirin birlikte yaşadığı kozmopolit bir yerleşim alanı olduğu da ekleniyor.
Zaman içinde çok değişime uğramış. Dönemleri var. Hikayesi 1600’lerin ikinci yarısında başlıyor. Soho çayırlarına ilk binayı Henry Jermyn adlı bir kont dikiyor. 17. Yy’da komşuları başka kontlar da oluyor. Ancak sonrasında Soho hiçbir zaman elitlerin tercih ettiği bir yer olmuyor. Daha çok göçmenler beğenip geliyor. Mesela  17. Yy’da küçük bir Fransa’ya dönüşüyor. 18yy’ın ortalarında son kalan aristokratlar da bölgeyi terk ediyor. 19. yy’ın ortalarına gelindiğinde Soho’da saygıdeğer hiçbir aile kalmıyor. Onların yerini fahişelerle göçmenler, müzikholler ve tiyatrolar alıyor.
1930’dan 1960’a kadarki Soho resminde, gece geç saatlere kadar publarda takılan sarhoş yazar, şair ve sanatçılar var. ‘Soho publarının lordları’ olarak da anılan bu kişilerin ne yazık ki büyük çoğunluğunun ünü bugünlere ulaşmamış.
*
Soho İngiltere’nin müzik sahnesinde önemli bir yer teşkil ediyor. 50’lerde, önce jazın mabedi olmuş. Sonra beat kültürünün beslenme çantası. Wardour Street’deki Le Macabre adlı mekan efsaneler arasında. Tabut şeklindeki masalarında şiirler yazılmış, politik tartışmalar yapılmış, dans edilmiş.
Soho'nun efsane konser mekanlarının başında Wardour Street’deki Marquee Club sayılıyor. Sahnesinde ilk kez bundan 40 yıl önce Rolling Stones çalmış. Marquee 80’li yılların sonuna kadar Londra’nın en iyisi olmuş. 70’lerde Sex Pistols’un olaylı konseri yine unutulmazları arasında. Johhny Rotten’ın sahneden tekme tokat atıldığı bu konser sonrası Sex Pistols Marquee’de bir daha hiç çalamamış.
Soho çok sayıda müzisyenin de ev adresi olmuş. Örneğin Beatlemania döneminde, grup arkadaşları malikaneleri tercih ederken Paul McCartney uzun bir süre Soho’da 57 Wimpole Street’deki tek odalı dairesinde, kızarkadaşı Jane Asher ile yaşamış. Beatles unutulmazlarından “Yesterday”i, bu evde yazmış.
Müzisyenlerin ilham kaynağı olan Soho’ya pek çok şarkı sözünde de rastlamak mümkün. Mesela:
‘There’s only one place we can go,
Its around the corner in Soho
The other broken people go”
Jarvis Cocker’ın sözleriyle bir Pulp şarkısından… Grubun Different Class albümünde yer alan bu şarkı (Bar İtalia), Soho Firth Street’in Londralıların çok sevdiği kafe-barıyla aynı adlı.
Firth Street’de benim çok sevdiğim bir yer daha var: Ronnie Scott’s. Londra’ya yerleşmeden önce tanıdığım ve çok sevdiğim bir caz kulübü burası. Yine efsane mekanlardan biri. Tarihi çok daha eskilere dayanıyor ama şimdiki yerinde 1965 yılında açılmış ve o tarihten bu yana İngiltere’de cazın bir numaralı adresi. Ben en son burada Avishai Cohen’i dinledim.
‘Record store’ konsepti Londra’da hayli yaygın, haliyle sayıları da oldukça fazla. Sohodakilerin yoğunlaştığı bölgeyse Berwick Street. Geçenlerde dolaşırken bir tanesinde Erkin Koray çalıyorlardı: “Hor görme garibi” Çok şaşırdım. Sonra eve gelip bakınca şunu buldum: http://www.youtube.com/watch?v=Bf27dRbq8Dc
Anlaşılan o ki Erkin baba hedefine ulaşmış.
Soho sürprizli bir yer!
Yeme içme konusunda da çok alternatifli olduğunu söylemeliyim. Benim favorilerimin başında Byron geliyor. Bildiğiniz hamburgeci olan bu Byron, bence Londra’nın en leziz hamburgerlerini yapıyor. Wardour Street’deki Wahaca, Meksika mutfağı sevenlere... En son denediğimiz Banana Tree ise füzyon Uzakdoğu mutfağıyla yıkılıyor. Bir zamanlar Oscar Wild’ın da favorisi olan 29 Romilly St’deki Kettner, gösterişli binasıyla nostalji ve asalet sevenlere. (Wild’ın escinsel olduğu için tutuklandığı yer de burası!)
Yine Wardour Street üzerindeki Soho Otel’in barı da şahane. Akşamları çok kalabalık oluyor ama gün ortasında renkli dekorasyonu, rahat koltukları ve incirli Caipirinha’sıyla nefis. Pek bana göre değil ama Soho’da sarışın esmer, türlü türlü biralardan beğendiğinizi içip Brit tarzı dağıtabileceğiniz bir dolu tipik Ingiliz pub da var.
En önemli detayı unuttum! Soho’yu Soho yapan unsurlardan biri de sex shoplar. Soho tam 200 yıldır Londra’nın seks endüstrisinin kalbi.  1959’da sokak suçları kanunu çıkana kadar Soho sokakları fahişelerle doluymuş. Her kapıda ‘Satılık meme’, ‘Fransızca dersleri verilir’ gibi şeyler yazan el ilanları görülürmüş. 1960’larda seks filmleri oynatan ilk sinema Compton Cinema Club açılmış.
70’lerin ortalarından itibaren seks shopların sayısı artmış. Bugün de pekçoklarını bulmak mümkün. Aralarında tadımlık olanları da var büyük günahlar peşindekiler için gayet hard core olanları da. Ayrıca bölgede çok sayıda striptiz kulübü bulunuyor. Ve fahişelik Soho’da illegal ama hala yaygın bir meslek.





No comments:

Post a Comment